30 Ocak 2021 Cumartesi

Görmesem üzülürdüm.




Ben burayı görmeseydim çok üzülürdüm.                            

                                                                                                                                                      

Dünyayı bilmeseydim, bir bedeni onca yıl oradan oraya sürüklemeseydim kim bilir nerelerde kahrolurdum kederimden. 

Hiç bilmeseydim yaşam ne demek, yaşamak ne demek, insan ne demek. Onca muhteşem, onca korkunç insanı bir arada tanımasaydım, varlıklarından dahi haberdar olmasaydım, kim bilir şimdi zamanın neresinde, evrenin neresinde topallıyor olurdum. 


Bilmeseydim ağaç ne demek, toprak ne demek; dün diz dize oturduğumu bugün buz gibi toprağın altına koymak ne demek. Yas ne demek, neşe ne demek. Yirmilik diş ağrısı, tırnak düşmesi, saç dökülmesi, bel tutulması, kalp kırılması ne demek. Yumuşacık yavru bir kedinin boynuna sokulup, mışıl mışıl mırıldanması ne demek. Çıplak ayak basmak yere, taşımak bedenini ağırlığını dizlerinle, karnınla, omurganla ayakta durabilmek ne demek. Tökezleyip düşmek yere, düşüp yeniden kalkmak ne demek. Gün doğumlarını gün batımlarından ayıramayacak kadar aşık olmak güneşe, kafanı camdan uzatıp mis gibi havayı solumak ne demek. Suyun buz gibiliğinden kesilen nefes, heyecandan terleyen avuç içleri, ense tüylerindeki tuhaf ürperti, uykuyla uyanıklık arasındaki o derin boşluktaki sıçrama, açlıktan guruldayan karnın gülünç hafifliği, fazla düşünmekten şakaklara giren ağrılar, özlemekten sızlayan burun kemikleri, beklerken zamanın geçmek bilmeyişi, bazen de çuvaldan boşalan çakıl taşları gibi dökülmesi zamanın peşi sıra üzerine, zaman ne demek. 

Koşmak, koşmak, ciğerlerin yanarcasına koşmak ne demek. Bacaklardaki ritmik seğirme, hıçkırık, esneme. Yuva ne demek. Aile. Düşündükçe aklımı kaçıracak gibi oluyorum, sevgi ne demek, sevgi! Evvelinde hiç tanımadığın birini günün birinde kendi içinden doğmuş gibi sevmek ne demek. 


Ben buraya gelmesem, burayı kendi evim bilmesem çok gücenirdim.


Anlatılanları hayretle, belki de hasetle dinlerdim; “Kar yağıyor, yapraklar kızarıyor. Elma var, Amasya elması. Kestane var mesela, suda bekletince çok güzel oluyor. Kelebekler ve balıklar var rengarenk. Çekirdekler var, onlar da suda bekletilince kök salıyor.  Öyle bir toprak var ki, durmadan yaşam fışkırıyor. Hiç ama hiçbir şey kaybolmuyor, yeniden, dinlenmeden yeni bir yaşama dönüşüyor.”

Herhalde dayanamayıp kıvranarak şöyle derdim, “Bir gidip görsem?”

Tabii henüz bilmiyor olurdum kıvranmak ne demek. Küçülüp eciş bücüş olmak ne demek.

“Bir insan yaşı kadar yaşayıp geliversem, ne olur. Hiçbir şeye ellemesem, bozmasam. Bakınıp gelsem sade?”

Ola ki geldim, zaman sonra geri döndüğümde tüm sıkkınlığı ve merakıyla beni bekleyenlere anlatırdım olan biteni. 

“Koca koca yıllar devrildi üzerime, içimde bir sürü ölümler gördüm.”

Evet, böyle başlardım söze muhtemelen çünkü biraz olsun duymuş olurdum şiir ne demek, müzik ne demek. 

“Bir sürü yeni yaşamlar gördüm. Ayrılıklar, ağlayışlar. Hak arayan haksız bağırışlar, sessiz yakarışlar.

Evvelinde bir sürü ben gördüm kendimden ayrı. İyisiyle kötüsüyle bir sürü bana benzeyen. 

Tesadüfen orada olanlar, ebediyete kadar toprağını savunacaklar. 

Yanlışlıkla bir beni sevdim, haylaz, biraz da yaramazdı o. 

Bir benden nefret ettim, kibirli ve arsızdı o. 

Bir benden kaçtım durdum, ümitsiz, çok ümitsizdi o. 

Bir ben vardı çok üzgün, ona öyle kötü davrandılar ki üzülmekten zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bir ben çok öfkeliydi, intikam almak için kurdu saatini, alarm çaldığında çoktan yaşlanmıştım. 

Yani ben dünyada ne gördüm derseniz bunca zaman, insan olmayı biraz olsun deneyimleyebildim ama yaşama dair pek az şey gördüm. Ben ve benim gibiler arasında sıkıştım kaldım. Unuttum, amacımdan şaştım. Nihayet gidecek yer kalmadığında, beni hepten boş verdim. 

İşte o zaman, koca bir dünya gördüm benim dışımda. 

Öyle bir zamanına denk düştüm ki yaşamın, kurumadan yetiştim sulara. 

Sönmeden güneşte, dinmeden karda, yağmurda yuvarlandım. 

Tam kafamı kaldırıp dünyayı sahiden görme umuduyla baktığımda, gördüm ki yine buradayım.”


Belki böyle olmuştur, belki de değil, bilmem. Belki bir kez, belki bir kez daha görmek için gelmişizdir ve bu son seferdir belki. Hiç bilemem. Bildiğim tek şey, bu dünya çok güzel kendimizden kafamızı kaldırdığımızda. Ve bir şey daha var aslında, konuşmam tam burada bitmezdi. Burun direği sızlamasını, sıcak gözyaşı süzülmesini hatırlar, kıvranırdım bir kez daha, “Bir daha gitsem?”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder